1) Allokton Kömür Oluşumu : Bu teoriye göre kömürler, bitkisel artıkların tatlı veya acı sulu göller ya da denizlerin oluşturduğu çökelme ortamlarına taşınarak birikmesi suretiyle meydana gelmişlerdir. Bu teori, Commentary kömür havzasını inceleyen Fayol (1887 ) tarafından ortaya atılmıştır. Bu havza, akarsuların oluşturduğu birikinti konileri ve deltalar tarafından doldurulmuştur. Başlangıçta göre akan üç ırmak tarafından taşınan kil, kum, çakıl gibi kırıntılı malzemeler ve bitki kalıntıları akarsuların göle ulaştığı yerlerde çökelmişlerdir. Daha sonra kömür tabakalarını oluşturacak olan bitkisel artıklar, daha çok deltaların arasında hapis olmuş durgun sularda şekil, cins ve suda yüzme kabiliyetine göre bir tasnife tabi olarak ( yaprak, dal, kabuk vs. ) çökelirler. Havzada kömür damarlarının kalınlıkları ince, yayılımları ise sınırlıdır. Commentry havzasında bir çok dal ve gövde dik veya eğik durumlarda bulunmuşsa da çoğunluğunda kök yoktur. Bazılarında kökler ters dönmüştür. Bu suretle kömürleri oluşturan bitkilerin yerli olmayıp taşındığı kabul edilmektedir. Allokton kömür oluşmu denizlerden uzakta meydana gelmiş küçük iç kömür havzalarının oluşumunu çok iyi açıklayan bir teoridir. Başlıca şu kriterlere dayanılarak savunulmaktadır.
Allokton Görüşü Destekleyen Gözlemler :
- Kömürü oluşturan makroskopik veya mikroskopik bitkisel kalıntıların " kıyılmış " küçük parçalar halinde olduğu görülür. Taşıma olayı ne kadar uzarsa, parçaların boyutları da o kadar küçülmektedir.
- Bazen kömürler arasında derin denizel fosil kapsayan çökel ara katkıları bulunabilir.
- Bitki kalıntıları parça büyüklüğüne ve dokuların cinsine göre sınıflanarak tabaka oluşturacak şekilde toplanmışlardır. Bu su akımının yol açtığı taşınma olaynda ileri gelmektedir. Kuzey Fransa kömür havzasında incelemelerde bulunan Duparque adlı araştırmacı, havzanın derin kesimlerinde sporlardan ve kütiküllerden oluşmuş kömürlerin, kıyıya yakın bölgelerde ise dal ve büyükçe parçalardan oluşmuş linyoselülozik kömürlerin varlığını ortaya koymuştur. Yazara göre bu sınıflama kömürü oluşturan bitkisel artıkların taşınmış olmasından ileri gelmektedir.
- Bu havzadaki kömürlerde Stigmaria denilen yerli ağaç kökleri yoktur. Tüm kökler taşınmış ve devrik konumdadır.
- Bu kömürler kül ve kumca zengindirler.
- Bu kömür ler içerisinde bulunabilen bitkisel kalıntılar çoğunlukla yatay konumdadırlar.
Allokton Kömür Oluşumuna Karşı Görüşler : Allokton kömür oluşum teorisine karşı gelen araştırıcılar, bu teori ile bağdaşmayan bazı gözlemleri delil olarak ileri sürmektedirler. Bu karşı görüşlerin en önemlileri şunlardır.
- Akarsular, mevsimlere bağlı olarak değişen seviyelerin en yüksek anında bile çok az miktarda bitkisel artıklar taşımaktadırlar. Bunun yanında güncel gözlemler, ırmaklarca taşınan ağaç bitkilerinin, dal parçalarının ve diğer organik materyalin deltalarda toplanıp çökelmediğini, aksine yayılıp gittiğini göstermektedir.
- Irmak sularının, yağmur suları gibi bitki topluluğu üzerinde aşndırıcı bir etkisi görülmemiştir. Akarsular ancak yatakları boyunca rastladıkları bitkileri sökerek sürükleyebilmekte, taştıkları zaman ise, köklü bitkilere pek tesir edememektedir. Akarsu yatağı dışında, özellikle ormanlık bölgelerde etkili olamamaktadır.
- Genellikle uzun bir taşınmadan sonra denize varan bitki artıkları yarıya çürümüş vaziyette olup, açık denizlere yayılırlar.
- Organik maddelerin ayrışmaya uğraması sırasında deniz suyunu rolünün ne olduğu henüz tartışmalıdır. Dalgalar nedeniyle deniz suyunun devamlı olarak oksijen alması anaerob ortam şartlarına ters düşmektedir. Böyle ortamlarda kömürleşme yerine, daha çok çürüme gerçekleşmektedir.
2) Otokton Kömür Oluşumu : Geniş yayılımlı ve kalın tabakalar kapsayan kömür havzalarının oluşumunu tam olarak açıklayan otokton oluşum teorisi, 1821 yılında Brongniart tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre kömürler, bugünkü turba bataklıklarına benzeyen yersel geniş havzalarda meydana gelmişlerdir. Bu oluşumda bitkisel artıkların toplanması ve kömürleşmesi sırasında herhangi bir taşıma olmayıp, bütün süreçler yerli yerinde olmaktadır. Kömürleşmenin olabilmesi için öncelikle sulu bir ortam gereklidir. Sulu ortamda havanın oksijeni ile teması kesilen artıklar anaeorbik ( oksijensiz ) bir ortamda mikroorganizmaların etkisiyle hümifikasyona uğrarlar. Ancak hümifikasyon olayında tam kömürleşme gerçekleşmez. Çünkü havanın etkisi hala geçerlidir. Hümifikasyondan ileri geçilebilmesi için yeni bir örtü tabakasının çürümekte olan bitki çökelini örtmesi gerekmektedir. Bu tabakanın oluşması halinde turbalaşma olayı başlar ve kömürleşme ile son bulur. Bu olayların hızının optimum bir değerde olması gereklidir. Fazla hızlı veya yavaş bir sedimantasyon bitkisel artıklarının yok olmasına sebep olabilir.
Otokton Görüşü Destekleyen Gözlemler :
- Kömür tabakalarında dik olarak fosilleşmiş köklü ağaç gövdelerine sıkça rastlanmaktadır. Kömürün oluşumu sırasında mevcut olan bataklığın tabanını oluşturan bu bitkisel topraklara her devre ait kömür yataklarında rastlanır. Fosilleşmiş büyük ağaç köklerine Stigmaria denir. Bu şekilde kökleriyle birlikte doğal durumda fosilleşen ağaçların varlığı, turbalıkların tabanının çökelmesi vea su seviyesinin yükselmesi sonucunda ölen ağaçların gövdelerinin su dışında kalan kısımlarının havanın oksijeni etkisinde çürümesi, su altında kalan kısımların ise bozulmaksızın kömürleşmeye veya silisleşmeye uğraması şeklinde açıklanabilir.
- Tersiyer yaşlı linyit havzalarındaki bitkiler, günümüzde ABD'de bulunan bazı bataklıkların bitki örtüsüne brnzemekte ve kömürü oluşturan bitkilerin ılık veya çok önemli bölgelerde yaşayan bir floraya ait olduğu anlaşılmaktadır.
- Güncel turbalıklardaki bitkilerin ayrışmasından meydana gelen maddelerle, eski kömür yataklarında meydana gelen ayrışma ürünleri arasındaki benzerlik otokton teori lehinedir.
- Bu kömürlerde çok güzel korunmuş ve hiç bir taşınma emaresi göstermeyen yerli ağaç kökleri ve gövdeleri vardır.
- Bu kömürlerin bulunduğu istifler devamlı ve düzenli ardalanmalar şeklindedir.
- Bu kömürler içerisinde karada yaşayan memeli ve sürüngen fosillerine rastlanmaktadır.
- Bu kömür havzalarında denizel fosik içeren seviyelerin varlığı, bunların çoğunlukla denize yakın veya denizel turbalıklarda meydana geldiğini göstermektedir.
- Bu ortamlarda oluşan kömürler genellikle az kül içerirler.